18 Şubat 2013 Pazartesi

Rosa Parks ve Üstünlük Duygusu - 2

Evet, Rosa Parks'ın sebep olduğu boykutun başlaması, otobüslerde ayrımcılığa son verilmesiyle sonuçlanıyor ama o dönemlerde siyahilere olan ayrımcılık hayatın her alanında mevcut.
 
Okudukları okullar farklı. Mahkemelerde yemin etmek için el bastıkları İnciller farklı. 
Su içilen sokak çeşmeleri farklı, hatta o kadar ki, bazı beyazlar kendileri beyazların çeşmelerinden su içerken, köpeklerine siyahilerin çeşmelerinden içiriyorlarmış.
Zenciler ayakkabı dükkanlarında bile ayakkabı deneyemiyorlar, ayak izlerini bir kağıda çiziyorlar ve ayakkabı satıcısı bu ize göre ayakkabıyı getiriyor.  Son bir örnek:1957'de beraber gezmekte ısrar eden beyaz bir genç kızla bir siyahi genç yargılanıyor ve siyahi genç 6 ay hapse mahkum oluyor. Karanlıklar içinde karanlıklar..

Bu karanlıklar sadece Amerika tarihinde mi? Şimdi Yunan tarihinde bir dönem toplam nüfusun sadece %5 'inin vatandaş sayıldığından başlayıp Avrupa'nın sınıflaşmadaki kara tarihine de girmeyeceğim ama şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, tarihçiler Osmanlı Devleti'nde Avrupadaki gibi sosyal sınıf farkı, Hindistandaki gibi kast sistemi olmadığı konusunda fikirbirliği içerisindeler. 

Afrikan Amerikan tarihine geri dönecek olursak, kanunlarla bu ayrımcılık legal düzeyde ortadan kalksa da toplumda belli bir önyargının hala devam ettiği söyleniyor. Sonuçta yakın tarihte ayrımcılığı hayatının her alanına taşımış bir ülkenin bu yargıdan kurtulmasının kolay olamayacağı aşikar. Kısaca genel gelir düzeyinde beyazlar, siyahileri 6'ya katladığı şeklinde bir araştırma da mevcut. Hatta Amerika'daki sivil silahlanmanın zirvelere taşınmasının, siyahilere gelen özgürlükle Amerikalılarda başlayan güvenlik korkusundan kaynaklandığı söylentiler arasında.

Ayrımcılık hissinin nedenine inince insandaki üstünlük duygusunun bunun temel sebebi olduğu ayan beyan ortada. Türkiye'ye baktığımızda ırk bazında böyle bir ayrımcılığı legal düzeyde değil sadece düşünce bazında bazı kesimlerde görürüz ama asıl dikkat çekilmesi gereken nokta ülkemiz insanının kendini üstün görme ya da göstermeye çalışma hareketlerini yaşamın her alanında farkedebildiğimizdir.

Bunun en bariz örneği: Ayrımcılık isteğinin ülkemizde uygulama düzeyinde aşikar bir şekilde herbiri için geçerli olacak şekilde siyasi particilik seviyesine indiğidir.

Toplumun tamanında olmasa da bir kesimindeki durum şu: Ya benim görüşümdensin, ya da benden daha aşağıdasın. Ve senin varlığınla, seni küçümseyerek ben kendimi tatmin ediyorum. Çünkü ben ancak bu kadar insan olabiliyorum, daha doğrusu bu davranışımla insanlıktan koşar adımlarla uzaklaşıyorum..

Sadece siyasi düzeyde değil hayatın farklı alanlarında da bu duyguyu hissedebiliyorsunuz. Ve bu, ne yazık ki her alanda kurumsal bazdan sosyal ilişkilerimize kadar ruhumuza işlemiş vaziyette. En azından birçoğu için durum böyle..

Bu konuda tek söylenebilecek şey ne kadar ham ruhlara sahip olduğumuzdur.

Şeytanın Avukatı filminde, şeytan rolünü oynayan Al Pacino filmin sonunda şu şekilde sesleniyordu: "Kibir, kesinlikle en sevdiğim günahtır." İngilizcesi: "Vanity is definitely my favorite sin."

Hiç yorum yok: